Gelelim benim diyabet hikayeme! Doğumumdan itibaren damak tadı iyi olan bir kediydim. Sarıkız annemin sütünü içer, doymadığımı belli edince de Fatoş annem beni damlalıktaki sütle besler, sonra da havaya kaldırıp: “kocaman ol” derdi, oldum (10 kiloyum) işte. Kabahat bende değil yani.Annemin söylediğine göre, IQ‘m diğerlerinden yüksekmiş. Annemin yaptığı zeka geliişirici oyuncaklarda, en başarılı benmişim.

1996 yılında başladığımız kuru mama, bazı sıkıntılarımı tetikledi. Annem o dönem tezine yoğunlaştığı için, zamanında fark edemedi. Her tarafım kaşınıyor, bütün gözeneklerimin üzerini siyah noktacıklar kaplıyordu. Bu kaşıntılar sonucu ben miyavladıkça, annem acıktım zannedip mama veriyordu. Mama sayısıyla birlikte, kaşıntılar ve döküntüler arttı. Annem 1997’de tezini bitirip, beni gündüz gözüyle bir güzel incelediğinde sorunu farkedip, veterinere koşturdu. Ondan sonraki yıllarda sürekli mantar tedavisi gördüm ve hiçbir şey değişmedi. Kilomdan başka! 10 kg olmuştum. Annem, patates diyetiyle 8 kg.a düşürdü ama hala yürümekte zorlanıyordum.

2001 yılında annemin ısrarları sonuç verdi ve Fakülte’de Non-Insulin Diabet (Tip-2), Obezite%10 tavuk ciğeri, %90 akla gelebilecek her türlü sebzeden oluşan bir beslenmemiz vardı. Ama hala kaşıntılar, parmak aralarında ve tırnak etrafındaki yaralar devam ediyordu. Artık kaşındıkça, annemden beni yıkamasını istiyordum. O da özel kedi deri şampuanlarından, Neutregena T-Gel’e kadar, her türlü malzeme ile beni yıkadı ve üşenmeden kuruttu. Neyse ki uyumlu bir kediyim. Ona elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Annemin benimle hergün en az 45 dakika ilgilenmesi de hiç fena değildi.  teşhisi konuldu. Tedavi olarak da, sebze ağırlıklı beslenmem önerildi. Ama bu benim için anlamsızdı. Çünkü zaten kuru mamaları bırakmıştık ve annemin evde hazırladığı %10 protein ve geri kalanı sebze-tahıl olan mamaları yiyordum.

2002 Ağustos’unda şiddetli bir Sistit geçirdim. 1 ay kadar antibiyotik tedavisi gördüm. Lökosit’im düşmek bilmedi. Derken, birden idrarımda şekerin yüksek olduğunu fark ettiler. Kan tahlilleri falan derken, şekerimin 548 olduğu saptandı (kedilerde 80-120). Veterinere göre, her an katarakt veya koma hali gerçekleşebilirmiş (miş, miş, miş). Zaten gözümde Herpes vardı, şeker yüzünden sık sık enfekte olmaya başlamıştı. Önlem olarak, koluma bir kateter taktılar ve 3-4 hafta onunla dolaştım (gerekirse, damardan müdahale edilebilmesi için). Ancak, Insulin başlamak için dozaj saptamakta güçlük çektiklerinden, bir türlü tedaviye başlanmadı.
Diyorum ya, uyumlu bir kedi olmasam, ortalık toz duman.

Sonunda annem dayanamadı. Çünkü deliler gibi su içip, günde 13-14 kez tuvalete gitmeye, giderek ağırlaşmaya başlamıştım. Beni kaptığı gibi bir başka veterinere götürdü.

Bu Levent Kemeröz, gözü kara bir adam. Hemen önce 3 doz Novo’nun Insulatard’ıylaDiyabetik mama verdi, 7 doza kadar çıktı. şekerim 121‘e düşmüştü ve artık kendimi iyi hissediyor, Minnoş’u bile kovalıyordum.

Eh, hakkımın yenmesini istemem! Kan tahlillerinde, benim gibi kolunu uzatan kedi de yoktur herhalde. Tek sıkıntım, enjektörün vücuduma battığındaki acılardı. Kolay değil, günde iki kez! Kendimi iyice kasıyordum ve derim sertleşiyordu. Anneme de acıyordum ama, canım yanıyordu n’apim. Derken yine su içmelerim ve çişe gitmelerim artmaya, halsizleşmeye başladım. Kan tahlillerinden sonra, veterinerin önerisiyle insulin miktarını biraz daha artırdı. Ama giderek ağırlaşıyordum.

Sonra bir arkadaşının (canım Erdalcım, sen olmasan ben ne yapardım? Ben de sana bir arkadaşımı tavsiye edicem) tavsiyesi üzerine annem, Novo Nordisk‘in Ankara Bürosunu aradı. ılginç gelmiş olmalı, hemen görüşmeye çağırdılar. Annem eve döndüğünde, havalara uçuyordu. Biz ona şaşkın şaşkın bakarken, o bana gönderilen Insulin kalemi, Insulin, test sıvısı, vb. malzemeyi denemeye koyuldu. Akşama da ilk uygulamayı yaptı. Hayret! iğnenin battığını duymadım. Bu Didem Hanımı sevdim. Birkaç gün sonra, benimle tanışmak için büroya çağırdılar ve tanıştık.

Annem, aldığı tüm malzeme ve yeni bilgileri, en etkin şekilde kullanıyor artık. Tek sıkıntımız, evde kan tahlili yapamamaktı. Ne yazık ki, insanlar için üretilen mini tahlil setlerinin (glucometer), bizlerde işe yaramadığını söylediler (hatta patilerimi delmeyi denediler bile ama başaramadılar) ve yine birkaç günde bir, damardan veterinere taşındık. Olsun!  Annem bendeki belirtileri öğrenmiştii artık. Ona göre diyetimi ve Insulin dozajımı ayarlıyordu. Tek istediği, aylardır her sabah 05:30-06:00 arasındaki iğne ve yemek seansımı, 1 saat ileriye alabilmek. Yorulmuştu artık! Acıkmamı geciktirebilmek üzere, diyet bisküvilerini bana uygun hale getirmeye çalışıyordu. Ben de ona yardımcı olmak için, Insulin kalemini görünce hemen yere yatıp, karnımı açıyordum. 

tarcin_portre2.jpg

tarweb1.jpgAnnem de, iğnemi yapmadan önce beni mıncıklıyordu. Öyle hoş bişey ki, anlatamam.

Yaklaşık 9 ay sonra, yine ağırlaşmaya başladım. Insulin de fayda etmiyordu artık. Bunun üzerine annem Internet’ten, şeker hastası kedisi olan kişileri aramaya başladı, buldu da. Meğer örgütlenmişler ve www.felinediabetes.com adlı sitede bilgi aktarımı yapıyorlarmış. Annem bir akşamüzeri saat 17:00’de ekran başına oturdu ve kalktığında gece yarısı 00:30’du.
Meğer neler neler sormuşlar ve tavsiye etmişler ona. En önemlisi de, yine kullanımı için özel bir web sayfası olan evde kan şekeri ölçüm cihazlarını (glucometer) önermeleriymiş. Bkz. Kulak kanı ile kol kanı arasındaki farkın hesaplanması.

Zavallı anneciğim, ertesi sabah, erkenden önerilen bir glucometer’i satın aldı, internet’ten kedilerdeki kullanımını saatlerce çalıştı ve elleri titreyerek kulaklarımdaki ilk denemeleri yaptı.

Onun ne kadar heyecanlı ve tedirgin olduğunu bildiğimden, onu rahatlatmak için elimden geleni yaptım. Sonunda başardı ama o da ne? Kan şekerim 39. Tekrar denedi, yine aynı. Hipoglisemiye (düşük kan şekeri) girmek üzereymişim. Hemen ballı su  içirdi, FDMB‘deki dostlara yazdı, onların önerisi üzerine insulini kesti. Özel diyabetik mama  (ayrıca bkz. Beslenme Linkleri.)ile devam ettik ve bir süre sonra, herşey kontrol altındaydı. Başarmıştık.
FDMB’deki dostlarımız, zaman zaman hatırımı soruyorlar. Biz de onların. Hatta yurt dışından Türkiye’ye gelecek olan ve diyabetli kedisi olanlar, artık anneme yazıp, buradaki koşullar hakkında bilgi alıyorlar.

tarcin-keyif_1.jpgAyrıca, aylardır anneme anlatmaya çalıştığım, ama Türkçe’min pek iyi olmaması yüzünden anlatamadığım bir derdimi de, bu eğitimden sonra anladı. Patilerimin altı karıncalandığı ve, tırnaklarımın etrafındaki derilerde yaralar oluşması nedeniyle, sırt üstü yatıyordum. Oysa herkes, benim keyifle böyle yattığımı sanıyor ve ayak problemimi gözardı ediyordu. Neyse o da kontrol altında. Daha ne olsun? Darısı diğer şeker hastası dostlarımın başına! Bu uzun yazının amacı, Diyabet’in sadece insanların hayatını değiştiren bir hastalık olmadığını; bizlerin de bu sıkıntıları yaşadığımızı duyurmak. Elimizdeki bilgiler, gerçekten de çok değerli. Gereksinim duyanlarla paylaşmak, bizim için keyif olacak. 

Eğer veterinerler ve hayvan sahipleri bu konuda yeterince bilgilendirilirse, bizler de daha sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebiliriz. O zaman Diyabetik ilaç üreten firmalara da önemli bir görev düşüyor: veterinerleri de bilgilendirmek! 

Lütfen, bizim için…! 

 Yazan: Tarçın adına annesi

Paylaşmak önemsemektir!

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.