Necmiye ENGİNOL yazıyor:
8 Ağustos 2009’da bizim sitenin girişindeki çöp kutusunun yanında, ölmek üzere olan beyaz bir İran veya Van kedisi buldum. Sahibi arka bacağında bir kanül ile bir mutfak bezine sarıp çöp gibi atmış. Önce oyuncak mıdır diye baktım ama kımıldıyor ve inliyordu. Hemen eve götürüp taşıma kutusuna koydum ve evimize en yakın veterinere yetiştirdim.
Ağır bir enfeksiyonu vardı. Ayakta duramıyordu ve yüzünü yere vurmaktan burnu berelenmişti, dokununca acıyla miyavlıyordu. Gözler akıyordu. Ne yazık ki durumu çok kötüydü, kasılmalar vardı. Baş yana kaymıştı, kas denecek hiçbir şey kalmamıştı. Hayvanın damar yolu kapanmıştı, yeni damar yolu açılamayacak kadar susuz ve kansız kalmıştı. O güzelim bembeyaz tüylerin altında ise kemikleri sayılıyordu. Durum vahim göründüğünden acısından kurtarmak için “uyutalım mı” diye sordum, çünkü sabit bakıyordu, komadaydı. “Ben uyutamam” dedi, “o zaman kurtarabilir misiniz” dedim. Onu da garanti etmedi. Bacağındaki kanülü çıkardık, çünkü damar kistik hale gelmişti. Damar yolunu da bir türlü bulup açamadı, bir deri bir kemikti hayvan. Damardan serum veremeyince 4 saat boyunca deri altı serum, sonra vitamin, antibiyotik, ağızdan yavaş yavaş su, vitamin ve protein çözeltisi verdik. Biraz kendine geldi gibi, en azından inlemiyordu, gözlerini ve burnunu temizledik, uyudu. Bütün gece de veteriner tavsiyesi üzerine aralıklarla vitamin ile su damlattım ağzına. Ertesi gün eşimi aradığımda, biraz daha uzakta olan kendi veterinerimize götürmemi istedi.
Kendi veterinerimiz hayvanı gördü ve bu kasılma hayra alamet değil, hayvan kendinde değil dedi. Ona daha fazla eziyet etmememiz gerektiğini söyledi. Bu zayıflıkta böbrekler iflas etmiştir, üresi aşırı yüksektir, kurtaramayız dedi. Gözlerini gözden geçirdi. Çok uzun süre susuz kaldığını ve burun akıntısından dolayı ağır bir enfeksiyonun vücudunu harap ettiğini anlattı.
Sonunda en azından çöp kenarlarında inleye inleye öleceğine uyutmaya karar verdik. Önce narkozla uyudu, sonra da kalbine iğne yapılıp huzura erdi. Benim için çok zor bir karardı, ama biraz da olsa hayat belirtisi görseydim her şeyi denerdim. Daha sonra onu bizim ormanda yemyeşil bir ağacın altına, çalılıkların arasına gömdüm. Bunu sahibi de yapabilirdi, o hayvan da olsa sonuçta bir canlı ve acı çekmeden ölmeye layıktı.
Eğer bu hayvan iyileşseydi, fotoğrafını çekip Bahçeköy’deki her çöp kutusuna şu mesajı yapıştıracaktım: “BENİ ÇÖP GİBİ ATTIN, AMA HALA YAŞIYORUM”. İyileşmedi, yine ölü fotoğrafından afiş yapıp, “VİCDANSIZ SON NEFESİME KADAR YANIMDA KALABİLİRDİN, AMA BENİ ÇÖP GİBİ ATTIN” yazacağım. En azından vicdanı biraz olsun sızlar belki, utanır, insanlığı kaldıysa sahibinin….
“Diyabetik Kedi” site yöneticisi