(26 Ekim 1991 – 26 Eylül 2007)

Hanımefendi kızım Mischamı artık kucağıma alamayacağım. Onu doğanın kucağına bıraktım.

 

18 gün önce yemek yememeye başlaması üzerine veterinere götürdüğüm Mischam  (yandaki sondan bir gün önceki resmi), 2 gün önce çok kötüleşti. Zorla bile besleyemez oldum. Önceki gündüzden itibaren, korkunç kusma krizleri başladı. Dayanılacak gibi değildi. O küçücük vücut, sanki bir el tarafından kıvrılıp, bükülüp, atılıveriyordu. Sanki hiç kemiği kalmamış gibi, pelte gibi yığılıveriyordu. Öğürürken o kadar zorlanıyordu ki, sanırım dilini ısırdı ve ağzının içi kanla doldu. Nefessiz kaldığı için, hemen oksijen veriyordum. Tam 11 saat bunu çekti. Arkadaşlarım ona bu acıyı çektirmememi söylediler, kabul ettim.

Gece 23:00’te  veteriner geldi. Damar yolu zaten açıktı. Oradan ilaç verip uyutacaktı. Fakat o ana kadar son derece yorgun ve tepkisiz yatan kızım, ellerini çekti, kafasını ve kollarını sakladı. Direndi. “Olmaz” dedim, “böyle zorla olmaz. Istemiyor. Anladı ve istemiyor.”

Sanki “siz de kim oluyorsunuz benim yaşamıma son verecek. Ben acımı çekerim ama bunu kendim yaparım” der gibiydi. Veterineri gönderdim. Yavrum o kadar mecalsiz olmasına rağmen, bana küstü. Ondan önce sevmelerime, okşamalarıma sessiz kalırken, bu defa benden kaçmaya, sırtını dönmeye başladı. Bana çok kırılmıştı. 

Bir iki kez daha kusma krizi geldi, Hakan’ın odasına gitmiştik. Sabaha karşı 04:00 civarıydı. Onun masasına çıktı, perişan yatıyordu. Daha doğrusu 2 gündür ne sağına, ne soluna ne de karnının üstüne yatamıyor, durmadan pozisyon degiştiriyordu. Günlerdir de derin uyumamıştı. 24 saattir ise hiç uyumamıştı. Öylece masanın üstünde kalıvermişti. Ben de yere çömelip, masaya parmaklarımla tutunup, onu izliyordum. Uzanıp, parmaklarımın ucuyla patisini okşadım, patisini parmaklarımın üstüne koydu. Sonra da başını parmaklarıma dayadı, tos tos yapmaya başladı. Sanırım daha fazla küs kalmak istemedi. Birazdan yine aşağı indi. Ama bunu öyle zor yapıyordu ki. O kemiksiz gibi kalan, yumuşayan, doğasına aykırı biçimde biri bir yana, digeri bir yana dağılıveren kol ve bacaklarını nasıl tekrar onu ayağa kaldıracak kadar dikleştiriyordu, anlamadım. Yaprak gibi titreyerek, kendisi önce yatağa, oradan küçük sandığa, oradan da yere atladı. Yanı başında, başını çarpmasın diye tetikte beklememe rağmen, tüm vücuduna hakimdi. Nasıl yapabildi?

Parkenin üstüne gitti.  Üşümesin diye altına hemen sıcak su torbası ve yumuşak pofuduk bir bez koydum. Bir süre orada öylece kalakaldı. Sonra yine kalktı, yer değiştirdi. Bir de baktım ki, geride inanılmaz kalın ve sert, yaklaşık 10cm’lik bir kaka var. Zaten röntgende çok fazla gaz ve bağırsakta dışkı görmüştük. Ama çok kritik olduğu için, lavman yapamamıştık.

Kakadan sonra çok rahatladı. Demek o kusmaları ve sancıları yapan oymuş. Hemen yine Hakan’ın yatağına çıkıp, Tarçın’ın karnına yaslanıp yattı. Her iki tarafına da yatıp, uzun süre dinlendi. Sabaha kadar, her yattığı yerde sıvı kakalar kalmaya başladı. İstem dışı olarak akıyordu. Ne kadar çokmuş meğer.

Fakat ondan sonra sanki anestezi etkisi altında imiş gibi, gözleri kocaman açık ama etrafı izlemeden, dalgın, yattı. Sadece hiç oksijensiz kalmak istemedi. Bazen almak istemeyince “IIIH” deyip eliyle itiyor, birkaç saniye sonra yine “IIIH” deyip, eliyle kendine çekmek istiyordu, ben de hemen veriyordum. Tıpkı hasta bir bebek gibiydi.

Başarmıştı. Uyutulmayı reddedip, bütün enerjisini harcayıp, kendisi sorundan kurtulmuş ve şimdi dinleniyordu. Sabaha karşı oksijen azalmaya başlayınca, ortada kalmayalım ve biraz sıvı takviyesi yapılsın diye 06:00’da Esin’le birlikte veterinere gittik. Yolda da ıııh’larla bizi yönlendirip durdu.

Veteriner de onun kurtulmasına çok şaşırdı. Gerekli takviye sıvıları yapıldı, oksijen vererek, kendine gelmesini beklemeye başladık. Ateşi 35.2’ydi. Termoforlar koyup, yükseltmeye çalıştık. 35.6’ya kadar çıktı.  Ama o kadar mutluydum ki, durmadan sevip okşadım. “Kahraman kızım” dedim. “Kendin başardın, bana büyük bir ders verdin.  Bundan sonra artık toparlanacaksın. Bugün olmasa bile, yarından itibaren geliştirdiğim yeni projelerle, seni besleyeceğim ve yine topuz gibi olacaksın.” Ama hep dalgındı. Sadece ıııh’larla oksijeni itiyor, ya da istiyordu. Vücudu ısınsın diye örtmek istediğimde de çok rahatsız olup, açmamı istiyordu.

Öğleye kadar böyle sürdü. Ateşi 34.9’a düşünce, panik oldum. Vücudunu ovup, masaj yapıp, ısıyı yükseltmeye çalıştım. Sıcak su torbalarını artırdık. Ama artık o kadar zayıf nefes alıp veriyordu ki. Birden kasılmaya, ağzını açıp, daha fazla nefes almaya çalıştı. Anladım. O zaman masajı bıraktım. Oysa tekrar ısınacağına o kadar emindim ki.

 Birkaç nefes sonra tamamen durdu. Kızımı, ona söz verdiğim gibi en sevdiği pozisyona getirdim, öyle bıraktım. Çünkü 4-5 gündür artık o pozisyonda yatamıyordu.

Kızımın bedeni rahata kavuştu. Dilerim ruhu da kavuşmuş, beni affetmiştir. Bunu hiç bilemeyecegim. Son anlarında onu masajla rahatsız ettiğim için çok üzülüyorum. Ama bu sabah dünü düşününce, babamın son saatlerinde de bunu yaptığımı hatırladım. O zaman da onun vücudunun soğumaya başladığını anlayınca, kan deveranını arttırmak için masaj yapıp durmuştum. Bu bir refleks herhalde. Kızıma da aynısını yaptım.

Kızımı evine getirip, en sevdiği yere, benim yastığımın üstüne yatırdım, sonra yine en sevdiği salondaki kanepeye.  Kardeşleri dikkatle onu seyrettiler. Özellikle Mahzun ve Tarçın çok üzüldüler. Tarçın öyle derin bakıyordu ki, üzüntüden birşey olacak sandım. Hepimiz tek tek vedalaştık.

     

Sonra da, bundan sonra evi olacak olan ve bugüne kadar tanışmamış olsalar da, artık komşu olacakları Mestan’la Minnoş’un mezarlarının yanına, ormanlık alanda bir yer yaptık, çiçeklerle süsledik, içine yerleştirdik. Acılar bitti artık.

               

Benim kızım biraz ürkektir. Eminim Mestan’la Minnoş’u önce biraz uzaktan, tetikte izler, sonra zarar gelmeyeceğini anlayınca, yere çöker, yüzünü onlara dönüp, gözlerini onlardan ayırmadan, zaman zaman ufak kestirmeler yaparak, alışmaya çalışır.

Artık evde 3 kedim var.  Ama eminim Mischam etrafımızda bir yerlerde. O benden, bizden ayrılamaz. Kanepeye uzandığımda, bacaklarımın arkasında olacak yine. Tek üzüldüğüm, 11 saat o dayanılmaz acıları çekmesi. Hep kalbi duruversin istedim ama yetmezliği olduğu söylenen o kalp, çok sağlammış, durmadı bir turlü.

16 yıl. Canım kızım 16 yıl sevgiyle baktı bana. Hiç bir insan, bir diğer insana bu kadar uzun süre kesintisiz, sevgi dolu bakışlarla bakmaz. Ama onlar böyle. Biz ne yaparsak yapalım, bakışları hep sevgi dolu. Fırsat bulduklarında, vücudumuzun bir yerine küçük bedenlerini yaslayıp, mırmırlarıyla da içimizi ısıtmaya çalışırlar.

 

Canım kızım benim. Canım. Canım.   

Paylaşmak önemsemektir!

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.