Oğulcan‘ın yazısının bugün 300 kez tıklandığını görünce, bu kadar tıklayan oluyor ama bir kişi bile onu almak istemedi diye düşünüp, Selen Hn.a durumunu sordum. İçimden çoktan bir ailesinin olduğu cevabını alabilmeyi diliyordum. Ama aldığım cevap beni yıktı. Acısız yat güzel oğlan. Hiç olmazsa zor zamanlarında yalnız değildin.
Annesi Selen ŞENGÜL yazıyor:
“Oğulcan’ı kaybettik. İyileşmiyordu hala bir sorun vardı nefes almasında, kendi veterinerimize götürdük, tekrar röntgen çekildi ve diyaframının yırtık olduğunu öğrendik. Burada çekilen röntgenlerde görülmediği için de zaman kaybettik. Ameliyatta % 50 şansı vardı, denemek istedik, çünkü bu şekilde yaşayamayacağı söylendi. Ameliyatta yırtılan diyafram zarının kalbe yapıştığı ortaya çıktı ve kurtaramadık.” Selen
EL BİRLİĞİ İLE ONU MUTLU EDELİM! EMİNİM BİR AİLE ONU BEKLİYORDUR.
Oğulcan diyoruz biz şimdilik ona. Mahalemizin sarıoğlu. Bir gün evden çıktığımda yerde yatarken gördüm onu, solunumu çok hızlı, gözleri kaymış bir şekilde yatıyordu. Alıp hemen veterinere koştuk ne olduğunu bilmiyorduk. Ateşi 34’e düşmüş şoka girmişti, herhangi bir kan ya da darbe de gözükmüyordu. İlk aklımıza gelen zehirlendiğiydi. Hemen serum takıldı, gerekli müdaheleler yapıldı, 72 saat verdi doktor, atlatabilirse yaşayacaktı. İlk gece sabaha kadar bekledik, sıcak su torbalarıyla vucut ısısını artırmaya çalıştık. Fatoş ablayla telefonlaştık. Birimiz İstanbul’da birimiz Ankara’da olmamıza rağmen, tek yerde atıyordu kalbimiz, buradan ayrıca teşekkür ediyorum kendisine.
Her iki saatte bir ateşini ölçtüğümüzde, yarım derece artıyordu ateşi ve sabaha 38’i buldu. Bu onun için çok güzel bir gelişmeydi ama ertesi gün öğrendiklerimiz, insanoğlu adına çok büyük bir ayıptı. Röntgende çıkan sonuçta, darbeden dolayı ciğerleri su toplamıştı. Bu bir araba çarpması değildi. Öyle bir şiddette kırık, daha farklı olurdu. Evet yediği bir tekmeydi. Hangi vicdan, hangi insan bunu yapabilir ki? Ona vurduktan sonra, onun o yere yığılışını, o nefes alamayışını görmemişmiydi bu canavar? Nasıl rahat uyuyor, rüyalarına girmiyor mu ? Neyse onu Allaha havale ediyorum, gelelim bizim oğlumuza.
İkinci gün ateşin normale dönmesiyle, umutlar daha da arttı. Tedaviye devam edildi ve aradan 10 gün geçti. Her gün iğne ve serum yedi, bir kere “gık” demedi, bir tırnak çıkarmadı, sanki onun için çabaladığımızı anlarmışcasına, ona bunu yapan insanoğlunu kenara koyarmışcasına, bize güvendi. Bize o hasta haliyle, nefes alamazken mırlamaya çalıştı ki, siluetimiz aynıydı ona bunu yapan canavarla.
Şu an ikinci rontgen çekildi, hala tam atabilmiş değil ciğerlerindeki suyu. İdrar söktürücü hapa ve vitaminlerine devam ediyoruz. Bundan sonra sokakta yaşaması mümkün değil. En ufak bir enfeksiyon ya da darbe, onu öldürebilir. Onu çok sevdiği sokağından, arkadaşlarından hiç ayırmak istemiyorduk. Bizim sokağımız araç trafiğine kapalı bir sokak. 10 yaşın üzerinde kediler var ki, sokakta yaşayan kediler için çok büyük bir yaş bu. Herkes besler, sever ama artık o dönemeyecek doğduğu yere.
Şimdi ona bir yuva arıyoruz. Benim şeker hastası bir kedim ve deprem mağduru, psikolojisini bir türlü düzeltemediğimiz, agresif bir köpeğim var 12 yaşında. N’apacağını kestirebileceğiniz bir kız değil. Bu yaştan sonra bir yabancı bir kediye alışması mümkün değil. Sokaktan kurtarayım derken, vebaline giremem. Bu güne kadar Oğulcan’a evini açan, sabah akşam demeyip veterinere götüren, benim yüreğim dayanmadığında büyük bir cesaretle onun serumunu takan-çıkaran, yani benden çok Oğulcan da emeği olan ablamın, biri felçli iki kedisi var. Çocuğu da 2 yaşında. Eşi bir üçüncü kediyi kabul etmiyor. Oğulcan artık sokakta yapamaz. Ona evini açacak birini bekliyor.
Bir insanoğlu onun tüm hayatını kararttı. Ne olur bir başkası da tekrar ona yaşama umudu olsun.
“Diyabetik Kedi” site yöneticisi