Değerli Üyelerimiz,

30 Kasım’da “Merhaba şu anda çok kötü durumdayım on yıldır şeker hastası olan kedim dün ilk kez iki defa sanırım şeker komasına girdi emin değilim çünkü daha önce hiç böyle bişey yaşamadım. Şu anda da sadece hırlayıp tıslıyor bulunduğum yerde ne kanını ölçtürebiliyorum ne de başka bişey yapabiliyorum. Eğer siz daha önce benzer şeyler yaşadıysanız bilirsiniz diye yazıyorum bu hırlamasının bizi tanımamasının sebebi şeker yüksekliği mi düşüklüğü mü ve ne yapabilirm ltf yardımcı olup hemen cevap yazarsanız çok sevinirim” diyen ve buram buram çaresizlik tüten bir mesaj alınca, hemen sizlerle de paylaşmıştım, hatırlarsınız.

Hepimiz benzer dönemleri yaşadık. Kedimiz gözümüzün önünde acı çekerken, ona yardımcı olamamak, en kötüsü de bütün bu çaresizliği yapayalnız yaşamak zorunda kalmaktır. Bizler de çaresizliğin kıskacındayken internetten birbirimiz bulduğumuzda, biraz daha fazla bilenlerden destek aldıkça, doğru kaynaklara yönlendirildikçe, mücadelemize daha bir güvenle, daha büyük bir güçle sarıldık ve bu sitede bir araya geldik.

Mesajı alır almaz, hemen onlara ulaştık. Bulundukları yerde gerekli testlerin yapılamayacağını anlayınca, Ankara’ya gelmelerini istedik ancak Tıpış 4 saatlik yolu kaldırabilecek durumda değildi. Bu nedenle, veterinerimiz Nil Hn. ile de sürekli bilgi alış verişinde bulunarak,  elimizden geldiğince destek olmaya karar verdik. Esin Hn., ilaç, vitamin, serum, tahlil setleri vb. malzemeyi hemen kargo ile ulaştırdı. Ben de duruma uygun naçizane yemek tariflerimle, kusmalarını durdurmak, direncini arttırmak için destek olmaya başladık.

Ertesi gün Tıpış kahverengi kusmaya başladı. Muhtemelen mide kanaması geçiriyordu. Gerekli önlemlerle kusması kesildi, sonra çok yavaş sıvı gıdalarla beslenmeye başladı. Çok bitkindi ama annesini o kadar çok seviyor ki, annesinin daha fazla gözyaşı dökmesini istemediği için yaşama sımsıkı tutundu ve ertesi gün annesini buzdolabına götürüp, yemek istedi.

Annesi orada, biz burada sevinç gözyaşları döktük. Diliyoruz, çok kısa zamanda Tıpışcık eski haline dönecek ve annesiyle mutlu yaşamını sürdürecek. Ona sevgilerinizi ve pozitif enerjileriniz göndermeyi unutmayın. Aşağıda Mucize Prenses Tıpış’ın öyküsünü bulacaksınız.

 H. Fatoş GÜR


 O mavi gözlü bir cüceydi

Annesi onu hiçbir “devin” sevemeyeceği kadar sevdi. O sevgi ona uzun ömür, anneye mutluluk verdi. Bu sağır Ankara’lı hanımefendiye annesi türlü isimler verdi. O hiçbir zaman çağırıldığını duyamasa da, isimleri kendi kadar güzeldi. Tıpış, Pıpito, Tıkkıdı Hanım, Kraliçem, Tıptıp Hanım ve en son yıllar sonra aramıza gelen kuzeni Zişan’ın çağırışıyla “Bışi“.

“Bışi ömrümün beyaz düşü”

Tıpış hanım, 8/9/1989 yılında doğduğunda, henüz 20 günlükken A.O.Çiftliği’nde sırf dişi olduğu için sırada bekleyen iki bayanın vazgeçmesi sonucu, o zamana kadar hiç kedi sevmeyen babası tarafından (söz veriyorum yatak odamıza girmeyecek, mutfağa girmeyecek, banyoda bakarım ben ona) yalvarmalarıma dayanamıyarak alınmıştı. Hepinizin tahmin edeceği üzere, aynı gün ve gece üzerimize-yastığımıza çiş yaptığı halde odamızdaydı. İkibuçuk ay boyunca, iki yıl sonraki anneliğime de hazırlık olacağını tahmin bile edemeden, ilk günler saat başı daha sonraki günlerde iki ikibuçuk saatte bir, gece gündüz biberonla beslenerek büyüdük. Yeni doğum yapmış arkadaşım Banuş’um, oğluna hijyen konusunda ne uyguluyorsa, bana da öğretiyordu

Aylar sonra, Tıpış Ankara Bahçelievler’de babasının kucağında gezerken, günde en az bir kere kedisever bayanlar tarafından o günkü fiyatının kat kat üstünde fiyatlarla, satın alınma teklifleriyle karşı karşıya kalacaktı.

 Ah Bışi ne çok sevildin sen. Sana paha biçilirmiydi ki? Seni alan (ki veren kim?) her hastalanışında gözyaşlarıyla “o çekmesin allahım onun çekeceği acıyı bana ver” diye yakarır mıydı?

Tıpış biberondan sonra normal beslenmeye geçtiğinde, elimizde ne görse istiyordu. Birkaç kere cola/fanta bile içti. En çok sevdiği ise antep fıstığı olmuştu. Tabii bu arada biberon emerken (hayvanseverlerin çok iyi bildiği) boşluğa ya da üzerime yaptığı içgüdüsel masajı, evde bulduğu battaniyelere ya da yumuşak bulduğu herşeye yapmaya başlamıştı. Çocukken doyamadığı anne memesini ve sıcaklığını, yıllarca öyle parçalarda arayacak ve belki bu şekilde bir doyuma (belki) ulaşacaktı. Artık Mavi Kuşum büyüyüp serpilmiş koca aramaya bile başlamıştı. Ah.. inanın kızıma ne konsolos kedileri, ne cins(!) kedileri getirttik. Ama hiçbirini beğenmiyordu. Sonunda ilk üç gün hiç yüz vermediği, ama sonra mecburen birlikte olduğu yakışıklı Van’lı bir delikanlıyla güzel bir hafta geçirdi. Bu bir haftalık beraberlik, Tıpış’a ve bize sezaryenle üç yavru kazndırdı. Yaptığı zor doğum nedeniyle rahim ve yumurtalıkları alınan bebeğimin, bir daha çocukları olmayacaktı Bu doğumdan bize kalan en kıymetli oğlu İtoş‘umuz da dokuz yıl bizimle yaşayacaktı.

Eşimden ayrılıp, şu anda bulunduğum şehire kızım Tıpış ve İtoş’la geldiğimizde, Tıpış henüz babasından ayrılmanın acısını kaldıramamışken; bir yıl geçmeden, sadece birbuçuk yıldır sokağa çıkmaya başlayan ve bütün mahallede dillere destan güzelliğiyle dolaşan oğlunu da köpeklerin boğması sonucu kaybedecek ve vücudunda çıkan çıban yaralarla aylarca ağlayıp hırlayarak gezecekti.

Ah! Bunları yazmak bilseniz ne zor! Yeniden geçmişe dönmek ve çocuğumun acılarını İtoş’umu yeniden hatırlamak!

İstanbul… Tıpış sekiz yaşında. Birgün aniden kasılıp donup kaldı. Sadece acı bir ağlama sesi. İlay beş yaşında ve Tıpış’ı müthiş kıskanıyor. Ben ağlayıp çırpınarak Tıpış’a neler olduğunu anlamaya çalışırken, kızım deliler gibi zıplıyor ve el çırpıyor: “Ölecek! Ölecek!”

O dönemlerde yeni açılmış bir hastanede – Animalya’da Tıpış’a sara teşhisi kondu. Şu anda Veterinerium’da çalışan ve hep duayla anacağım veteriner Hasan Bulut’un sayesinde kızım, çok kısa bir sürede bir daha gelmemek üzere sara nöbetlerini gönderdi.

Ancak az önce de yazdığım gibi, o arada Nevşehir’e yerleşmek zorunda kalmıştık. Tıpış krizlerden sonra yaralarla başedemezken, aile dostumuz olan bir veterinerin bacağına yanlış vurduğu iğne yüzünden aylarca topallayarak gezmek zorunda kaldı. Veteriner ise, topallamasının kesinlikle kendisinden kaynaklanmadığını, yaralardan dolayı olabileceğini söylüyordu. Bu arada yaz gelmişti. Karedeşimin Mersin’ deki yazlığına gitmek üzere hazırlanırken, Tıpış son derece halsiz, hayata küsmüş ve kendisine el değdirmez bir duruma gelmişti. O şekilde Mersin’e hareket ettik. Tek umudum oradaki veterinerlerdi. Birkaç gün kaldıktan sonra gitmek zorunda kalan annemin, Tıpış’la ağlayarak vedalaşmasını hiç unutamadım:

Tıpış Hanım kızım hakkını helal et. Haftaya geldiğimde seni herhalde göremem.

Ama iyi olacak hastanın ayağına bir veteriner gelmişti bile. Benim bütün titizliklerime saygı duyarak, C vitamini dediği iğnesiyle ayağa kaldırmayı başardı.

Artık Tıpış iğne vurulunca çılgınlar gibi hoplayıp zıplıyor, ama birkaç saat sonra yeniden son derece halsiz ve keyifsiz yatıyordu.

Olsun, biz hemen veteriner amcayı çağırıyorduk. Gene iğneyle düzeliyordu.

Yazlıktan döndükten sonra, Bışi aynı şekilde yeniden hastalandı. Hemen Mersin’i arayarak veterinerden acele iğnenin adını vermesini rica ettim. Eczaneye gidip ilacı elime aldığımda ne göreyim?! Hayvanlar için kortizonlu bir ilaç! Bu olayları takip eden bir ay içinde, bebeğimin kulaklarında doku kaybı oluştu.

“Ah kızım! Ah Tıpış’ım! Yavru kuşum! Allah da biliyor kul da biliyor. Ne yaptıysam senin için yaptım. Ama ne yaptıysam, senin için yapmadı onlar.”

Tıpış artık yavaş yavaş çöküyordu. Ben zaten çok az olan çevremle irtibatı tamamen kesip, kendimi Tıpış’a vakfetmiştim. Çok az ama çok değerli olan arkadaşlarım artık beni fazlasıyla özledikleri için Tıpış’a dua ettiklerini söylüyorlardı (bu günlerimde de hem arkadaşlarım hem de o zaman minicik olan kızımın arkadaşları Pıpitoma duadalar).

“Canım bebecim, Beyazım, aslında daha ne ateşli hastalıklar geçirdin. Ben eczacı eniştemle sana bakmayı reddeden bir yobaz veteriner ve eşiyle ne kavgalar ettim. Babamın sana bana ve sokak kedilerine ve köpeklerine döktüğüm gözyaşlarıma ettiği hakaretleri ne çok dinledim. Ama artık anlatmayalım değil mi?”

Artık anlatmayayım. Kraliçemin son haftada başına gelenleri Fatoş Hanım size anlattı. Gece aniden gelen iki kriz, kanlı idrar sonra gene yemeden içmeden kesilme. Ama benim cadı cücenin niyeti bizim Esin Hanımla ve Fatoş Hanımla tanışmamızı sağlamakmış.

Kısa süre içerisinde Ankara’dan Esin Teyzesinin gönderdiği mamalar, serumlar, Fatoş Teyzesinin mutfağından çıkan leziz tariflerle, iki gündür kendine gelen tüylü şey şu anda rahat rahat uyumakta.

Aaaa! Asıl iyileşme sebebiyse, Fatoş Teyzesinin onu internet dünyasının prensesi yapma vaadi. Demek yıllardır içinde sakladığı onu streslere sokup hasta eden tek şey meşhur olma isteğiymiş.

E be yavrum, önceden söyleseydin ya. Utanacak ne vardı?

Kısaca; biraz fazla kısa oldu sanki(!) Ben Aynur Bostancı, kızım İlay Baydili ve Tıpış’ım sizlerle geç tanıştığımız için üzgün olsak da, gelecek güzel ve sağlıklı günlerimizi sizlerle paylaşacağımız için çok sevinçliyiz.

Biz sizleri çok sevdik. Sizde bizi sevin! Görüşmek üzere…

HAYVANSEVER KALIN!

Paylaşmak önemsemektir!

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.