Anneleri Nihan LAFÇI yazıyor:
Fatoş Hanım merhabalar, nasılsınız? Umuyorum hayat dediğiniz gibi acı-tatlı, ama tatlısı bol devam ediyordur. Ben uzun zamandır bahsetmek isteyip de, ancak bu gün e-mailinizi alınca bizimkilerden bahsetme fırsatı buldum. İlk tanıştığımızda, hatırlarsanız ben kontratında “Evde evcil hayvan beslemek yasaktır” yazan ve mutsuz bir insandım, ancak her şey, bu evde yaşamaya başladığımız 2. senemizde başladı. O günden beri 2 kedi dostumuz var, yani yaklaşık 2 yıldır bizimleler ve son 6 aydır yeni bir dostumuz daha oldu. yani 3’lendik .
Tabii biz hala farkında değiliz annenin doğum yaptığının. Ben inip bakıyorum, hiç ses soluk yok, bir türlü fark edemedim tabii. Neyse uyarıdan sonra 1 gün geçiyor, içim elvermiyor, “kesin bu işte bir iş var” deyip bodruma iniyorum ve zar zor, uzun ve sessiz bekleyişimin ardından, minik iniltilerini duyuyorum yavruların.
İki yavru, küpün içinde debeleniyorlar. Tabii hemen apartman sahibi ile konuşuyoruz ve diyoruz ki, “madem siz istemiyorsunuz, biz çalışma odamıza alalım yavruları, camımızı da açık bırakalım, anne gitsin gelsin beslesin. Yazık olur, yavrular ölmesin” diyoruz, ev sahibimiz de sağ olsun kabul ediyor.
Bu şekilde 2 hafta kadar anne, yavruları arkadaşımın çalışma odasında besliyor. Onlara kutu hazırlıyorum, sıcak su biyotları, mama, su koyuyorum. Anneye özel sevgi gösteriyoruz, şımartıyoruz elimizden geldiğince… Ancak mahalle kedi kaynadığı için, erkekler de bu sefer odaya dadanıp yavrulara hamle yapınca, anne daha fazla dayanamayıp, bir gün yavruları yandaki binaya götürüyor. Çaresiz ben, arkalarından baka kalıyorum ama zorlamıyoruz da anneyi, o bir yolunu bulur diye düşünüyoruz ama üzülüyoruz elbette. Çünkü bir gün annenin yokluğunda yavruların pirelerini temizlemişim, diğer gün gözleri tam açılmadığı için gözlerini temizlemişim ve gözlerini açmışım, diğer günlerde gözlerine anneden gizli ellerimde eldivenler vs, kokumu bırakmamaya çalışarak, gözlerine damlalarını damlatmışım…
Aradan 1 ay kadar geçiyor. Sürekli bir yavru kedi sesi geliyor, ben dinliyorum, “kesin annesi vardır, susar” diye bekliyorum. Susmuyor. Arıyorum, bulamıyorum ve o gece geçiyor, tabii bu arada kedinin sesinin geldiği yer özel mülk olduğu için, kediyi hiçbir şekilde gidip göremiyoruz. Neyse 2 gün böyle devam ediyor. Yandaki bina sahibine ulaşmaya çalışıyoruz olmuyor, sonra yavrunun çatıda olduğunu fark ediyoruz. Nasıl olduysa, anne 3. kata, çatıya çıkartmış yavruyu.
İtfaiye çağırıyoruz (tehdit ediyoruz maalesef, gelmezseniz haberlere çıkartırız bu durumu diye), sonunda geliyorlar ancak öyle sert bir şekilde yavrunun üzerine gidiyorlar ki, yavru su oluklarına kaçıyor sonra “daha fazla duramayız” diyor itfaiyeciler ve gidiyorlar. Derken, hiçbir şekilde kurtaramıyoruz yavruyu ancak diğerini ben apartmanın bahçesinde fark ediyorum.
İşte o bizim kızımız Piyaf, minik kaldırım serçesi. Şaşkın şaşkın bakıyor. Hemen bir şekilde onu kandırıp, bahçenin kenarına gelmesini sağlayıp, kapıp veteriner hekim arkadaşımız olan Ozan E. Berberoğlu‘na yani Yeditepe Veteriner Kliniği‘ne götürüyorum. Çok sağlıklı olan minik kıza, sadece parazit tedavisi yapıyoruz.
Bu arada Ozan‘ın annesi Nurcan Teyze “Bak Linda, burada kör, siyah bir kedimiz var. Çok tatlı dimi?” diyerek, adını Veysel koydukları; çelimsiz, ateşler içinde yanan, kısacası yaşam ve ölüm arasındaki yavruyu benim kucağıma bırakıyor. Sonra Veysel‘e yuva aradıklarını ama kimsenin, kör olduğu için, onu istemediğini söylüyorlar. Ben tabii daha fazla dayanamıyorum ve bu durumu çözmeye karar vererek, erkek arkadaşımın da izni ile Veysel‘i bir hafta sonra iyileştiğinde teslim alma sözü ile Piyaf‘ı alıp eve getiriyorum.
Böylece bir anda evimizde bir kedi beliriyor. Başta zorlanıyoruz, çok tıslıyor Piyaf ama 3. günün ardından oyun çağrılarıma daha fazla karşılıksız kalamıyor ve minik kız, kendisini sevdirmeye başlıyor ve dostluğumuz da başlamış oluyor.
1 hafta sonra Veysel de ailemize katılıyor. Çok çelimsiz, incecik bir boynu, kocaman kulakları var ve neredeyse tüysüz, raşitik sayılabilecek kadar kötü gelişmiş kemiklere ve iç parazit dolu bir karın ileVeysel hayatımıza giriyor. Başlarda nerede oturuyor ise, oradan ileriye gitmiyor. Ancak çok şanslıyız ki,Piyaf çok meraklı bir kız ve hemen iletişim kurmaya çalışıyor.
İnanır mısınız bilmem ama Veysel‘in evin içinde o hala hastalıkla boğuşan bünyesi ile Piyaf‘ı kovalaması 1 haftayı almıyor. Evet yanlış duymadınız, bizim gözleri görmeyen dostumuz, evde deliler gibi koşturmaya başlıyor. Tabii çok iyi bakıyoruz ikisine de ve sonra o çelimsiz Veysel, dünyanın en güzel kedilerinden birine dönüşüyor. Onu bir gören bir daha bakıyor, hani masallarda vardır ya “güzelliği dillere destan” olan karakterler, bence Veysel de böyle bir karakter. Yakışıklılığı dillere destan oluyor dostumuzun.
Ailemize en son, 6 ay önce, bir safkan İran kedisi olan Şeker katıldı. Erkek arkadaşımın ablası, rahatsızlıkları yüzünden kedisini bize emanet etti ve hala bizimle Şeker. Üçlemiş durumdayız dostlarımızı. Yeni evimizde, hayvanlara karşı ırkçı tavırlara sahip olmayan, bize hiç bir konuda sıkıntı yaratmayan bir ev sahibi ile hayatımıza devam ediyoruz.
Ben, özellikle Veysel gibi kör bir kedi ile nasıl yaşanır, ondan kısaca bahsetmek istiyorum. Veysel‘in gözleri çocukken kaptığı Herpes virüsü nedeni ile görme yetisini kaybetmiş. Organ hala yerinde duruyor ancak sadece gözün akı var, bir gözü de yarım açılmış. Bu gözler ameliyat ile aldırılabilirdi de, ancak veteriner hekimimiz olan arkadaşımızın önerisi: bu şekilde, akıntısı kötüye gitmediği sürece, kalmasıydı.
Başlarda düzenli olarak gözlerini temizlememiz gerekti ancak Veyselkendi temizliğine çok düşkün olduğu için, artık neredeyse hiç silmiyoruz gözlerini. Bunun dışında, evde artık her şeyin yerini biliyor Veysel. Yatağa, oradan yere atlıyor. Çok korkusuz ve evin en girişken ve sosyal kedisi. Bana fazlaca bağımlı, ben nereye o oraya. Çok seviyoruz birbirimizi. Mümkün olduğunca yakın olmak istiyor size. Bunun dışında ses çıkartan her şey onun çok dikkatini çekiyor, özellikle market poşetleri. Onlar ile oynamaya ve evin içinde onları sağa sola atıp, top kovalar gibi peşinden koşmaya bayılıyor. Kumunu kullanma alışkanlığı süper. Sadece görme sorunu yüzünden, kum kabının her yerini yaklaşık 10 dk kadar kapatılması gereken bir yermiş gibi tırmalıyor. Bunun dışında tuvaletini vs her şeyi kendisi bulabiliyor. Yemek ve su kapları, yine aynı şekilde. Anlaşılması çok kolay ve sevgi dolu bir hayvan. Bu konuda Piyaf’ın başlarda Veysel‘in gören gözleri olmasının da payı çok büyük. Gerçi arada tartışıyorlar ama araları hala iyi .
Bu kadarını beklemiyordunuz değil mi? İnanın Veysel ile geçirdiğimiz her gün, bize çok fazla yeni şeyler öğretiyor. Elbette diğer kedilerimiz de çok özeller. Ancak hayatında bu tür duyu kayıpları olmayan biz insanlar için, Veysel‘in yaşama tutunma çabası ve enerjisi, çok şeyi öğretiyor. Onu ve diğer kedilerimizi çok seviyoruz.
Hayvan sahiplenmeyi isteyen herkese önerim ve ricam: “lütfen duyu ve uzuv kaybı olan veya yaşı ilerlemiş hayvanları da sahiplenin. İnanın onlar da çok rahat uyum sağlıyorlar, hatta diğer sağlıklı hayvanlar gibi hayatlarına devam edebiliyorlar. Diğer canlılar kadar onların da, hatta daha da fazla, size ve sizin sevginize, bakımınıza ihtiyaçları var”.
Umarım dostlarımı tanımak hoşunuza gitmiştir.
Eğer Veysel gibi gözleri görmeyen bir kediyi sahiplenmek isteyip de merak ettiklerini sormak isteyenler olur ise, her zaman deneyimlerimi paylaşmaya hazırım.
Herkese tüm dostlarımız ile mutlu günler dilerim.
Sevgiler
“Diyabetik Kedi” site yöneticisi