Site icon DiyabetikKedi

Veysel, Piyaf ve Şeker (Linda Hn.ın Pisileri)

Anneleri Nihan LAFÇI yazıyor:

Fatoş Hanım merhabalar, nasılsınız? Umuyorum hayat dediğiniz gibi acı-tatlı, ama tatlısı bol devam ediyordur. Ben uzun zamandır bahsetmek isteyip de, ancak bu gün e-mailinizi alınca bizimkilerden bahsetme fırsatı buldum. İlk tanıştığımızda, hatırlarsanız ben kontratında “Evde evcil hayvan beslemek yasaktır” yazan  ve mutsuz bir insandım, ancak her şey, bu evde yaşamaya başladığımız 2. senemizde başladı. O günden beri 2 kedi dostumuz var, yani yaklaşık 2 yıldır bizimleler ve son 6 aydır yeni bir dostumuz daha oldu. yani 3’lendik .

Hemen tanıtıma geçiyorum. Ekteki fotoğraflarda gördüğünüz kınalı kuzu tekirimizin adı: Piyaf. Kendisi çok alımlı bir bayandır. Karnını açıp size sevdirmeye bayılır. Onun öyküsü, aslında kedilerin tüm kurallara veya kanunlara rağmen, eve girmesini sağladı. Şöyle ki; Piyaf‘ın annesi olan dünyalar güzeli kedi, oturduğumuz apartmanın alt katındaki bodrumda bulunan ağzı daracık bir küpün içine doğum yapmış ve sürekli yavruları beslemek için binaya girmeye çalışıyordu. Biz durumu fark edemediğimiz için, “neden bu kadar inatla girmeye çalışıyor acaba?” diye düşünüyorduk, ancak apartmanın sahibi bayan üst katta ve kedilerden hiç hoşlanmıyordu. Biz sürekli anneyi “üşüyor herhalde”düşüncesiyle binaya alıyorduk. Gelin görün ki, anne kedi de sanki bilir gibi, her tuvaleti geldiğinde apartman sahibin kapısının önüne tuvaletini yapıyordu. Dolayısı ile sürekli kovuluyor apartmandan. Bir gün tüm apartman sakinleri, kedi hakkında uyarıldı ve hatta kapıya not bırakıldı.

Tabii biz hala farkında değiliz annenin doğum yaptığının. Ben inip bakıyorum, hiç ses soluk yok, bir türlü fark edemedim tabii. Neyse uyarıdan sonra 1 gün geçiyor, içim elvermiyor, “kesin bu işte bir iş var” deyip bodruma iniyorum ve zar zor, uzun ve sessiz  bekleyişimin ardından, minik iniltilerini duyuyorum yavruların.

 İki yavru, küpün içinde debeleniyorlar. Tabii hemen apartman sahibi ile konuşuyoruz ve diyoruz ki, “madem siz istemiyorsunuz, biz çalışma odamıza alalım yavruları, camımızı da açık bırakalım, anne gitsin gelsin beslesin. Yazık olur, yavrular ölmesin” diyoruz, ev sahibimiz de sağ olsun kabul ediyor.

Bu şekilde 2 hafta kadar anne, yavruları arkadaşımın çalışma odasında besliyor. Onlara kutu hazırlıyorum, sıcak su biyotları, mama, su koyuyorum. Anneye özel sevgi gösteriyoruz, şımartıyoruz elimizden geldiğince… Ancak mahalle kedi kaynadığı için, erkekler de bu sefer odaya dadanıp yavrulara hamle yapınca, anne daha fazla dayanamayıp, bir gün yavruları yandaki binaya götürüyor. Çaresiz ben, arkalarından baka kalıyorum ama zorlamıyoruz da anneyi, o bir yolunu bulur diye düşünüyoruz ama üzülüyoruz elbette. Çünkü bir gün annenin yokluğunda yavruların pirelerini temizlemişim, diğer gün gözleri tam açılmadığı için gözlerini temizlemişim ve gözlerini açmışım, diğer günlerde gözlerine anneden gizli ellerimde eldivenler vs, kokumu bırakmamaya çalışarak, gözlerine damlalarını damlatmışım…

Aradan 1 ay kadar geçiyor. Sürekli bir yavru kedi sesi geliyor, ben dinliyorum, “kesin annesi vardır, susar” diye bekliyorum. Susmuyor. Arıyorum, bulamıyorum ve  o gece geçiyor, tabii bu arada kedinin sesinin geldiği yer özel mülk olduğu için, kediyi hiçbir şekilde gidip göremiyoruz. Neyse 2 gün böyle devam ediyor. Yandaki bina sahibine ulaşmaya çalışıyoruz olmuyor, sonra yavrunun çatıda olduğunu fark ediyoruz. Nasıl olduysa, anne 3. kata, çatıya çıkartmış yavruyu.

İtfaiye çağırıyoruz (tehdit ediyoruz maalesef, gelmezseniz haberlere çıkartırız bu durumu diye), sonunda geliyorlar ancak öyle sert bir şekilde yavrunun üzerine gidiyorlar ki, yavru su oluklarına kaçıyor sonra “daha fazla duramayız” diyor itfaiyeciler ve gidiyorlar. Derken, hiçbir şekilde kurtaramıyoruz yavruyu ancak diğerini ben apartmanın bahçesinde fark ediyorum.

İşte o bizim kızımız Piyaf, minik kaldırım serçesi. Şaşkın şaşkın bakıyor. Hemen bir şekilde onu kandırıp, bahçenin kenarına gelmesini sağlayıp, kapıp veteriner hekim arkadaşımız olan Ozan E. Berberoğlu‘na yani Yeditepe Veteriner Kliniği‘ne götürüyorum. Çok sağlıklı olan minik kıza, sadece parazit tedavisi yapıyoruz.

Bu arada Ozan‘ın annesi Nurcan Teyze “Bak Linda, burada kör, siyah bir kedimiz var. Çok tatlı dimi?” diyerek, adını Veysel koydukları; çelimsiz, ateşler içinde yanan, kısacası yaşam ve ölüm arasındaki yavruyu benim kucağıma bırakıyor. Sonra Veysel‘e yuva aradıklarını ama kimsenin, kör olduğu için, onu istemediğini söylüyorlar. Ben tabii daha fazla dayanamıyorum ve bu durumu çözmeye karar vererek, erkek arkadaşımın da izni ile Veysel‘i bir hafta sonra iyileştiğinde teslim alma sözü ile Piyaf‘ı alıp eve getiriyorum.

Böylece bir anda evimizde bir kedi beliriyor. Başta zorlanıyoruz, çok tıslıyor Piyaf ama 3. günün ardından oyun çağrılarıma daha fazla karşılıksız kalamıyor ve minik kız, kendisini sevdirmeye başlıyor ve dostluğumuz da başlamış oluyor.

1 hafta sonra Veysel de ailemize katılıyor. Çok çelimsiz, incecik bir boynu, kocaman kulakları var ve neredeyse tüysüz, raşitik sayılabilecek kadar kötü gelişmiş kemiklere ve iç parazit dolu bir karın ileVeysel hayatımıza giriyor. Başlarda nerede oturuyor ise, oradan ileriye gitmiyor. Ancak çok şanslıyız ki,Piyaf çok meraklı bir kız ve hemen iletişim kurmaya çalışıyor.

İnanır mısınız bilmem ama Veysel‘in evin içinde o hala hastalıkla boğuşan bünyesi ile Piyaf‘ı kovalaması 1 haftayı almıyor. Evet yanlış duymadınız, bizim gözleri görmeyen dostumuz, evde deliler gibi koşturmaya başlıyor. Tabii çok iyi bakıyoruz ikisine de ve sonra o çelimsiz Veysel, dünyanın en güzel kedilerinden birine dönüşüyor. Onu bir gören bir daha bakıyor, hani masallarda vardır ya “güzelliği dillere destan” olan karakterler, bence Veysel de böyle bir karakter. Yakışıklılığı dillere destan oluyor dostumuzun.

Ailemize en son, 6 ay önce, bir safkan İran kedisi olan Şeker katıldı. Erkek arkadaşımın ablası, rahatsızlıkları yüzünden kedisini bize emanet etti ve hala bizimle Şeker. Üçlemiş durumdayız dostlarımızı. Yeni evimizde, hayvanlara karşı ırkçı tavırlara sahip olmayan, bize hiç bir konuda sıkıntı yaratmayan bir ev sahibi ile hayatımıza devam ediyoruz.

Ben, özellikle Veysel gibi kör bir kedi ile nasıl yaşanır, ondan kısaca bahsetmek istiyorum. Veysel‘in gözleri çocukken kaptığı Herpes virüsü nedeni ile görme yetisini kaybetmiş. Organ hala yerinde duruyor ancak sadece gözün akı var, bir gözü de yarım açılmış. Bu gözler ameliyat ile aldırılabilirdi de, ancak veteriner hekimimiz olan arkadaşımızın önerisi: bu şekilde, akıntısı kötüye gitmediği sürece, kalmasıydı.

Başlarda düzenli olarak gözlerini temizlememiz gerekti ancak Veyselkendi temizliğine çok düşkün olduğu için, artık neredeyse hiç silmiyoruz gözlerini. Bunun dışında, evde artık her şeyin yerini biliyor Veysel. Yatağa, oradan yere atlıyor. Çok korkusuz ve evin en girişken ve sosyal kedisi. Bana fazlaca bağımlı, ben nereye o oraya. Çok seviyoruz birbirimizi. Mümkün olduğunca yakın olmak istiyor size. Bunun dışında ses çıkartan her şey onun çok dikkatini çekiyor, özellikle market poşetleri. Onlar ile oynamaya ve evin içinde onları sağa sola atıp, top kovalar gibi peşinden koşmaya bayılıyor. Kumunu kullanma alışkanlığı süper. Sadece görme sorunu yüzünden, kum kabının her yerini yaklaşık 10 dk kadar kapatılması gereken bir yermiş gibi tırmalıyor. Bunun dışında tuvaletini vs her şeyi kendisi bulabiliyor. Yemek ve su kapları, yine aynı şekilde. Anlaşılması çok kolay ve sevgi dolu bir hayvan. Bu konuda Piyaf’ın  başlarda Veysel‘in gören gözleri olmasının da payı çok büyük. Gerçi arada tartışıyorlar ama araları hala iyi .

Hatta çok önemli bir detay aktarmalıyım; duyma duyusu o kadar gelişmiş durumda ki, biz içeriye giren sinekleri duymadığımız halde, Piyaf bile sineği fark etmediği halde, Veysel başlıyor evde sinek peşinde koşmaya. Tabii ki evde sağa sola çok hızlı koştuğunda kafasını çarpıyor, ancak hemen hemen her seferinde “S” ler çizerek hareket ettiği için, çok sorun yaşamıyoruz. Gören bir kediden daha obsesif olan oğlumuz, çorap çekmecelerini ve gardırop kapaklarını açabiliyor, bütün iç çamaşırı ve çorapları biz evde yokken sıkıldıkça yere döküyor. Tek yapamadığı, dağıttıklarını toplayamamak .

Bu kadarını beklemiyordunuz değil mi? İnanın Veysel ile geçirdiğimiz her gün, bize çok fazla yeni şeyler öğretiyor. Elbette diğer kedilerimiz de çok özeller. Ancak hayatında bu tür duyu kayıpları olmayan biz insanlar için, Veysel‘in yaşama tutunma çabası ve enerjisi, çok şeyi öğretiyor. Onu ve diğer kedilerimizi çok seviyoruz.

Hayvan sahiplenmeyi isteyen herkese önerim ve ricam: “lütfen duyu ve uzuv kaybı olan  veya yaşı ilerlemiş hayvanları da sahiplenin. İnanın onlar da çok rahat uyum sağlıyorlar, hatta diğer sağlıklı hayvanlar gibi hayatlarına devam edebiliyorlar. Diğer canlılar kadar onların da, hatta daha da fazla, size ve sizin sevginize, bakımınıza ihtiyaçları var”.

 Çok uzun bir yazı oldu.

Umarım dostlarımı tanımak hoşunuza gitmiştir.

Eğer Veysel gibi gözleri görmeyen bir kediyi sahiplenmek isteyip de merak ettiklerini sormak isteyenler olur ise, her zaman deneyimlerimi paylaşmaya hazırım.

Herkese tüm dostlarımız ile mutlu günler dilerim.

Sevgiler

 

Yazan H. F. G. A., 02-10-2010 19:29 
Sevgili Çizerimiz Linda Hn.ın yeni ailesini tanımak, o tatlı ve oradaymış gibi hissettiren diliyle anlatımını dinlemekten çok mutlu oldum. Kolay pes etmeyen Linda Hn., ev sahibini bile dize getirmiş bence. Belki de o hn bir süre sonra eve bir bebek kedi bile alır 

Gerçekten de herhangi bir uzvu eksik olan canlıların diğerlerinden hiç bir farkı olmuyor, sevgi ya da güvenli bir ortamda yaşamak konusunda…

Benim Minnoşum da, artık yaşını başını almış bir hn olarak, kulakları çok az duyan, gözleri sadece karaltıları seçebilen bir pisi haline gelmesine rağmen, evin hakimi olmaya devam ediyor.

Tuvaletini yaptığında eskisi gibi haber vermek için seslenirken, sesini duyamadığı için canhıraş feryatlar koparıp, bizi yerimizden zıplatması, yürürken duvara ya da bir eşyaya toslaması, merdivenlerden inerken ama insanlar gibi yoklayarak inmesi ne gam. Kızım benim için hala bebek, hala güzel.

Onlarla hayat, resimlerde de görüldüğü gibi bambaşka. Çok yaşayın, mutlu yaşayın Linda Hn ve ailesi…

Sizi seviyoruz, bizimle olmanızdan çok mutlu oluyoruz…

 2 

Yazan Linda NİHAN, 05-10-2010 10:31 
Fatoş Hanım , merhabalar.
Birkaç gündür internete çok kısa süreli giriyorum. bir türlü yazıyı yayınladığınız için teşekkür edemedim. Çok sevindim paylaşmanıza.

Kedilerimizin özel durumlarına rağmen hayatlarına mutlu devam edebilmeleri için sizin ve benimde elimizden geleni yaptığımızı biliyorum ve içim rahat ediyor. Bu şekilde özverili olan başka dostlarımızda var ve umuyorum gün geçtikçe çoğalacaklar.. Başkalarınında aynı bilinç ile davranabilmelerini umuyorum. Umarım yazdığım yazı kör kediler ile yaşam konusunda insanlara bilgi verebilir.

Ben elimden geldiğince uzaktan da olsa takip ediyorum, gelen e-mailleri dağıtabildiğim kadar dagıtıyorum, ancak çoğuna da çaresizce baka kalıyorum. Şu anda bizim 3 canavara bakarken bile zorlanıyorum. Arada bazı yavru kedilere süt annelik yapıp büyütüp sahiplendirmeye çalışıyorum yada (geçenlerde başımıza geldi) araba kazası sonucu bu iyileşir denen bir kediyi eve aldık ancak sabaha kadar dayanamadı. 

Yani bu şekilde elimden geldiğince çevreme yardımcı olmaya, siteleri takip etmeye çalışıyorum. Bu nedenle Diyabetikkedi’den kopmak imkansız gibi birşey. Sizi de takdir ve tebrik ederim. Her gün düzenli olarak paylaşımda bulunuyorsunuz. Kolay iş değil siteyi çekip çevirmek. Bu günlerde ben de kendi sayfamda hergün bir yazı yayınlamaya çalışıyorum.
Siz bir de her kafadan bir sesin çıktığı hiçbir şekilde bir bütünlük sağlayamayan hayvanseverlerin eleştirilerini de alıyorsunuz. Gerçekten yaptığınız işi değerli buluyorum.

Tekrar herşey için teşekkür ederim.

Exit mobile version